Dördüncü Söz

DÖRDÜNCÜ SÖZ

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ

Rahmân ve rahîm olan Allah’ın adıyla...

اَلصَّلاَةُ عِمَادُ الدِّينِ

"Namaz dinin direğidir." (Tirmizi, İmân: 8; İbni Mâce, Fiten: 12; Müsned, 5:231, 237; el-Hâkim, el-Müstedrek, 2:76.)

   Namaz, ne kadar kıy­met­dar ve mühim, hem ne kadar ucuz ve az bir mas­raf ile ka­za­nı­lır,
   hem na­maz­sız adam ne kadar di­va­ne ve za­rar­lı ol­du­ğu­nu, iki kerre iki dört eder de­re­ce­sin­de kat’î an­la­mak is­ter­sen;

   şu tem­si­lî hi­kâ­ye­ci­ğe bak, gör:

    Bir zaman bir büyük hâkim, iki hiz­met­kâ­rı­nı, -her­bi­ri­si­ne yir­mi­dört altun ve­rip- iki ay uzak­lık­ta has ve güzel bir çift­li­ği­ne ika­met etmek için gön­de­ri­yor. Ve on­la­ra em­re­der ki:
   “Şu para ile yol ve bilet mas­ra­fı ya­pı­nız. Hem ora­da­ki mes­ke­ni­ni­ze lâzım bazı şey­le­ri mü­ba­yaa edi­niz. Bir gün­lük me­sa­fe­de bir is­tas­yon var­dır. Hem araba, hem gemi, hem şi­men­di­fer, hem tay­ya­re bu­lu­nur. Ser­ma­ye­ye göre bi­ni­lir.”

   İki hiz­met­kâr, ders al­dık­tan sonra gi­der­ler.

   Bi­ri­si bah­ti­yar idi ki, is­tas­yo­na kadar bir parça para mas­raf eder. Fakat o mas­raf için­de efen­di­si­nin ho­şu­na gi­decek öyle güzel bir ti­ca­ret elde eder ki; ser­ma­ye­si bir­den bine çıkar.
   Öteki hiz­met­kâr bed­baht, ser­se­ri ol­du­ğun­dan; is­tas­yo­na kadar yir­mi­üç al­tu­nu­nu sar­fe­der. Ku­ma­ra-mu­ma­ra verip zayi’ eder, bir­tek al­tu­nu kalır.

   Ar­ka­da­şı ona der: “Yahu, şu li­ra­nı bir bi­le­te ver. Tâ, bu uzun yolda yayan ve aç kal­ma­ya­sın. Hem bizim efen­di­miz ke­rim­dir; belki mer­ha­met eder, et­ti­ğin ku­su­ru af­ve­der. Seni de tay­ya­re­ye bin­di­rir­ler. Bir günde ma­hall-i ika­me­ti­mi­ze gi­de­riz. Yoksa iki aylık bir çölde aç, yayan, yal­nız git­me­ye mec­bur olur­sun.”

   Acaba şu adam inad edip, o tek li­ra­sı­nı bir de­fi­ne anah­ta­rı hük­mün­de olan bir bi­le­te ver­me­yip, mu­vak­kat bir lez­zet için se­fa­he­te sar­fet­se; gayet akıl­sız, za­rar­lı, bed­baht ol­du­ğu­nu, en akıl­sız adam dahi an­la­maz mı?

   İşte ey na­maz­sız adam ve ey na­maz­dan hoş­lan­ma­yan nef­sim!

•  O hâkim ise; Rab­bi­miz, Hâ­lı­kı­mız­dır.
•  O iki hiz­met­kâr yolcu ise; biri mü­te­dey­yin, na­ma­zı­nı şevk ile kılar. Di­ğe­ri gafil, na­maz­sız in­san­lar­dır.
•  O yir­mi­dört altun ise, yir­mi­dört saat her gün­de­ki ömür­dür.
•  O has çift­lik ise, Cen­net’tir.
•  O is­tas­yon ise, ka­bir­dir.
•  O se­ya­hat ise kabre, haşre, ebede gi­decek beşer yol­cu­lu­ğu­dur. Amele göre, takva kuv­ve­ti­ne göre, o uzun yolu mü­te­fa­vit de­re­ce­de kat’eder­ler. Bir kısım ehl-i takva, berk gibi bin se­ne­lik yolu, bir günde keser. Bir kısmı da, hayal gibi el­li­bin se­ne­lik bir me­sa­fe­yi bir günde kat’eder. Kur’an-ı Azî­müş­şan, şu ha­ki­ka­te iki âye­tiy­le işa­ret eder.
•  O bilet ise, na­maz­dır. Bir­tek saat, beş vakit na­ma­za ab­dest­le kâfi gelir.

   Acaba yir­mi­üç sa­ati­ni şu kı­sa­cık ha­yat-ı dün­ye­vi­ye­ye sar­fe­den ve o uzun ha­yat-ı ebe­di­ye­ye bir­tek sa­ati­ni sar­fet­me­yen; ne kadar zarar eder, ne kadar nef­si­ne zul­me­der, ne kadar hi­laf-ı akıl ha­re­ket eder.

   Zira bin ada­mın iş­ti­rak et­ti­ği bir pi­yan­go ku­ma­rı­na yarı ma­lı­nı ver­mek, akıl kabul eder­se; hal­bu­ki ka­zanç ih­ti­ma­li binde bir­dir.

   Sonra yir­mi­dört­ten bir ma­lı­nı, yüzde dok­san­do­kuz ih­ti­mal ile ka­zan­cı mu­sad­dak bir ha­zi­ne-i ebe­di­ye­ye ver­me­mek; ne kadar hi­laf-ı akıl ve hik­met ha­re­ket et­ti­ği­ni, ne kadar akıl­dan uzak düş­tü­ğü­nü, ken­di­ni âkıl zan­ne­den adam an­la­maz mı?

•  Hal­bu­ki na­maz­da ruhun ve kal­bin ve aklın büyük bir ra­ha­tı var­dır.
  Hem cisme de o kadar ağır bir iş de­ğil­dir.
  Hem namaz kı­la­nın diğer mubah dün­ye­vî amel­le­ri, güzel bir niyet ile iba­det hük­mü­nü alır. Bu su­ret­te bütün ser­ma­ye-i öm­rü­nü, âhi­re­te mal ede­bi­lir. Fâni öm­rü­nü, bir ci­het­te ibka eder.

***

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir